26 Şubat 2015 Perşembe

Başka bir dünyadan gelmiş gibi: LİV TYLER


Dünyanın en güzel kadınlarından biri. Şimdilerde gerçek üstü bir hikayeyi anlatan HBO dizisi ‘Leftovers’da bir kez daha seyirci karşısında. Liv Tyler, 30’lu yaşları, ilişkilere bakışını ve kariyerini anlatıyor.

"Öfke sık sık hissettiğim bir duygu değil; beni gerçekten sinirlendirmek çok çaba gerektirir” diye anlatıyor Liv Tyler. “Ama eğer sinirlenirsem, bambaşka bir moda girerim, neredeyse gözüme perde iner.” Geçtiğimiz günlerde, oyuncudan, bu kızgınlığını ekranda -yüz tokatlamak için- göstermesi istendi. “Dehşete düştüm, çünkü neler olacağını kestiremiyordum" diye itiraf ediyor koskoca, mavi Disney gözlerini açarak. “Bu, öyle provasını yapabileceğiniz bir şey değil. Belki de, içimde sönmüş bir volkan ya da bir ejderha gibi duruyordur. Çünkü dışarı çıktığında bayağı çılgın oluyor.”



Çocuksu sesi ve başka bir dünyaya aitmiş gibi duran güzelliğiyle 37 yaşındaki Tyler’ı ejderhalar, sönmüş volkanlar ve buna benzer şeylerle bir arada düşünmek neredeyse imkânsız. Ama bu belli ki sık rastlanan bir önyargı. “Aslında pek çok konuda fikri olan ve bayağı buyurgan bir tipim” diyor Tyler. “Sanırım ses tonum yumuşak olduğu için hakkımda böyle düşünülüyor. Bu yüzden sesimi daha çok duyurmaya çalışıyorum.”

Manhattan SoHo’da, bir otel süitinin oturma odasındayız. Tyler içeri girer girmez çok yüksekli topuklu ayakkabılarını fırlatıp atıyor, kanepeye uzanıyor ve pembe şampanyasını yudumluyor. Bir yandan da, yatay pozisyonu -ve biraz önce bahsettiğim yumuşak sesi- yüzünden, ses kayıt cihazının sözcüklerini doğru düzgün yakalayamamasından endişe ediyor. Bu yüzden, düşüncelilik edip, kıkırdayarak, cihazı göğsünün üzerine koyuyor.

DİZİDE 11 EYLÜL METAFORLARI
HBO’nun, Tom Perrotta’nın ‘Kalanlar’ isimli kitabından uyarlanan yeni dizisi ‘Leftovers’ı konuşmak üzere buradayız. Tyler, dizide, acı bir kaybın ardından ayakta kalmaya çalışan sorunlu genç kadın Meg’i canlandırıyor. Ama Meg yalnız değil; Mapleton şehri ve ötesi de onunla aynı durumda. Çünkü dünya nüfusunun yüzde 2’si, bilinmeyen bir nedenle aniden ve açıklanamayan şekilde ortadan kaybolmuş vaziyette. “Dizi, bu korkunç olayın yaşanmasından üç yıl sonra başlıyor, ama konu sadece bu olay değil” diyor Tyler. “Daha çok insanlar, onların hikâyesi ve acısıyla ilgili.”

10 bölümlük dramda Liv Tyler’a Justin Theroux ve Christopher Eccleston eşlik ediyor. Dizi, sürreal özelliği nedeniyle ‘Twin Peaks’ (İkiz Tepeler) ile karşılaştırılıyor. Ama şehri saran ağır yas havasının kökleri daha somut gerçeklere dayanıyor: 11 Eylül. “Dünyadaki diğer büyük sorunlar gibi, 11 Eylül de tarihi ikiye bölmüş gibi görünüyor: Ondan önceki hayat ve sonraki hayat” diyor Perrotta. Dolayısıyla, Leftovers’taki ilişkiler ve aile bağları, Amerikan toplumunun 11 Eylül’den sonraki sosyal ve politik kırılımına gönderme yapan metaforlar olarak okunabilir. Hikâye televizyona uyarlanırken (Perrotta, senaryoyu Lost’un yaratıcılarından Damon Lindelof ile yazdı), bir başka trajedi yapım ekibini sarstı. Aralık 2012’de Newtown’da bir okula düzenlenen saldırı sonucu 20 çocuk ve altı öğretmen hayatını kaybetti. “O kasabadaki insanlar için hayat bir daha asla ve asla aynı olmayacak gibi hissediyorum” diyor Perrotta.

Dizide, Tyler’ın canlandırdığı Meg karakteri, olaydan sonra nişanlısını terk edip, ‘Guilty Remnant’ isimli gizemli bir tarikata katılarak acısıyla baş etmeye çalışıyor. Tarikat mensupları sadece beyaz giyiyor, konuşmuyor ve bedenin ölümlülüğünün temsili olarak baca gibi sigara içiyor. Tyler, gerçek hayatta yasla nasıl başa çıktığı konusunda ise, “Çok sessiz, üzgün ve mantıklı. Çok fazla şey hissediyorum, ama aynı zamanda dayanıklıyım” diyor.


“FİLM ÇEVİRMİYORUM, ÇÜNKÜ OĞLUMDAN UZAK KALAMIYORUM” 
Leftovers, şimdiye kadar sadece filmlerde karşımıza çıkan Tyler’ın ilk televizyon işi. 10’lu yaşlarında, ‘Empire Recors’ ve ‘That Thing You Do’ (Hayal Şarkısı) gibi bağımsız filmlerde rol aldıktan sonra, Bernardo Bertolluci’nin Toskana’da geçen büyülü filmi ‘Stealing Beauty’ (Çalınmış Güzellik) ile aklımıza kazındı. 20’li yaşlarında ise, kendisine cuk oturan Arwen rolüne seçilerek ‘Yüzüklerin Efendisi’ üçlemesinin elf’i oldu. Tüm bunların yanında ‘Armageddon’ ve ‘Incredible Hulk’ (Yeşil Dev 2) gibi yüksek bütçeli filmlerde de rol aldı. Fakat 30’lu yaşlarda bir nedenle vitesi düşürdü. “Milo doğduğundan bu yana pek fazla film çevirmedim, çünkü uzun zaman dilimleri boyunca ondan ayrı kalmayı düşünemiyorum bile” diyor. Eski kocası, İngiliz Spacehog grubundan müzisyen Royston Langdon’dan olan oğlu Milo, şimdi dokuz yaşında. Leftovers da New York ve çevresinde çekiliyor. Dolayısıyla Tyler, Manhattan’ın West Village bölgesindeki evini ihmal etmeden işine konsantre olabiliyor. “Bu, daha öncekilere hiç benzemeyen düzenli bir iş. Benim için büyük bir lüks.”

Oturup, koyu renk saçlarını savuruyor ve devam ediyor: “Tabii bazı zorlukları var. 25 yaşında uçağa atlayıp Yeni Zelanda’ya gidebilmenin, kendini tamamen işe verebilmenin inanılmaz özgür hissettiren bir tarafı var. Şimdi ise sabah kalkıyorum, Milo’nun kahvaltısını hazırlıyorum, sonra sete gidip birini dövmem gerekiyor ve sonunda akşam ne yiyeceğimizi planlamaya çalışıyorum. Bu daha farklı bir denge. Aktrisliğin daha büyümüş, olgun versiyonu.”
Son yıllarda ev hayatını kariyerinin önüne koyma kararı, tamamen Tyler’ın geçmişteki tecrübeleriyle ilgili. “Çok küçük yaşlardan beri, eğer kariyerinizde çok başarılıysanız ve tüm dikkatinizi buna veriyorsanız, o zaman aile hayatınızın olması gerektiği kadar gelişmeyeceğini düşünmüşümdür” diyor.

BABASININ STEVEN TYLER OLDUĞUNU KEŞFETTİĞİ GÜN
Tyler’ı annesi model ve ünlü groupie Bebe Buell büyüttü. Buell, Kate Hudson’ın canlandırdığı ‘Almost Famous’ (Şöhrete Bir Adım) filmindeki karaktere de ilham vermişti. Annesinin yakın arkadaşları Mick Jagger ve John Lennon gibi isimlerdi. Tyler, ancak 10 yaşına geldiğinde babasının Aerosmith’in vokalisti Steven Tyler olduğunu öğrendi. Bu gerçeği, bir konserde kulise girdiğinde, kendisi ve Tyler’ın kızı Mia arasındaki benzerliği görünce anladı. O zamana kadar babasının, annesinin müzisyen sevgilisi Todd Rundgren olduğunu sanıyordu. Annesi, kızının şüphesini doğruladığı zaman -Steven Tyler sahnedeydi- gülümseyerek şöyle dediğini hatırlıyor: “Noel bu yıl gerçekten çok eğlenceli geçecek.”

Çocukluğu çok da şahane geçmemişti. “Annem beni doğurduğunda çok gençmiş (24), tam olarak ne yapacağını bilmiyormuş” diye anlatıyor. “İkimiz neredeyse birlikte büyüdük, ki bu zaman zaman çok güzel. Ama Maine ve New York arasında sürekli taşınıyorduk ve bu benim için biraz zordu.”
'Yeni' rock yıldızı babasıyla ilgili geçmişte, “Baba olmaya hiç hazır değildi” demişti. O doğduğunda, Steven Tyler uyuşturucu bağımlılığının pençesindeydi. Rungden ise, gerçek babası olmadığını biliyordu ama Liv’in bir babaya ihtiyacı olduğunu düşünerek bu görevi üstlenmişti. “Todd’un benim için yaptığı harika bir şey. Çok şanslıyım ki, onun sayesinde daha çok sevildiğimi hissettim. Bir yerine, iki babam oldu” diyor oyuncu.

"SÜREKLİ DİYETTEYİM!"
Tyler, 14 yaşında reklamlarda modellik yapmaya başladı ama bu işten nefret ettiğini söylüyor. “Bana emir verilmesinden hoşlanmadığımı fark ettim. Saçma ve asice bir tavırdı, keyif almaya bakmalıydım ama otoriteyle ciddi sorunlarım vardı.”
Sette yönetmenlere saygı konusunda ise sıkıntı yaşamadığını söylüyor. “Oysa 14 yaşında kafam bir sürü fikirle doluyken, orada dikilip sadece güzel görünmem ve fazla konuşmamam gerekiyordu.” Son 10 yılda modellikle arasını düzeltti. Givency gibi kozmetik devlerinin yüzü oldu. “Bu aralar modelliği seviyorum. Hatta şu anda yapmadığım için özlüyorum. Bir anda kendimi Paris’te bulmak şahaneydi.” Bir modelden farklı olarak, ‘her zaman’ diyette olduğunu rahatlıkla itiraf ediyor. Ama bugün skinny pantolonu, şeftali rengi bluzu ve beyaz smokin ceketiyle diyete ihtiyacı olmayacak kadar ince görünüyor.

“TOSKANA’DA BÜTÜN GÜN ÇIPLAK AYAK DOLAŞIYORDUM”
Liv Tyler, 16 yaşında babası sayesinde hayatının en önemli rolünü kaptı. Aerosmith’in ‘Crazy’ klibinde Alicia Silverstone’un yanında yer aldı. Hemen ardından ‘Silent Fall’ (Sessiz Düşüş) geldi. “O yıldan sonra epey sıkı çalışmaya başladım. Bu iş olmasaydı hayatımı nasıl düzene sokardım emin değilim” diyor. “Lisenin son üç yılında biraz yaramazlaşıyorsunuz ve her an her şey yokuş aşağı yuvarlanabilir. Bu konuda anneme müteşekkirim çünkü serserilik yapmak yerine dünyayı dolaşmaya başladım, harika insanlarla çalıştım ve bu sayede disiplin kazandım. Herkes acid atıp çılgınca partilerken ben Toskana’da film setindeydim.”
Jeremy Irons ve Rachel Weisz ile ‘Çalınmış Güzellik’ için Bertolucci tarafından başrole seçilmesi onun çıkışı oldu. Filmdeki karakteriyle eşzamanlı büyümenin sıkıntılarını yaşıyordu. “Hiçbir şey o filmi çektiğim günlerde yaşadığım tecrübeyle kıyaslanamaz” diyor iç geçirerek. “Sete gitmeden bir gün önce liseden mezun olmuştum ve 18’inci yaşıma o yaz girdim. Doğum günümde benim için Toskana’nın ortasındaki bir çiftlik evinde domuz çevirme yaptılar. Etrafta tavuskuşları dolaşıyor, her yerde kâselerin içinde kirazlar ışıldıyordu. Ve ben hep çıplak ayaktım.”

Canlandırdığı Lucy karakteri hem bekâretini kaybetmek, hem de babasının kim olduğunu keşfetmek için umutsuzca Toskana’ya geliyordu. Tyler, bu bariz benzerliklere rağmen karakteriyle arasına mesafe koymak için çabaladığını söylüyor. “Kendi hayatımı düşünmemek için elimden gelen her şeyi yaptım. Ama bir yerden sonra kendimi tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Babamın kim olduğunu fark ettiğim gün, birbirimizin gözlerinin içine nasıl bakakaldığımızı, baştan aşağı her detayımızı beynimize kazımaya çalışır gibi incelediğimizi hatırladım.”

‘Çalınmış Güzellik’ galasını Cannes’da yaptı. Tyler’ın yüzü kentin tüm billboard’larını süslüyordu. “Bu kadar genç yaşta çalışmaya başlayınca her şey hızlı çekimde gibi ilerliyor. 20’li yaşlarınızın ortasına geldiğinizde, çoğu insanın 30’larının ortasında ya da 40’larının başında hissettiği gibi hissediyorsunuz” diyor.


“AYRILMAK, BİRİNİ SEVMEKTEN VAZGEÇMEK DEĞİLDİR”
Langdon’la 25 yaşında evlenen Tyler, bir yıl sonra Milo’yu doğurdu. “20’lerimde, güçlü bir şekilde kendime ait bir düzen kurma ihtiyacı hissediyordum” diyor. Çift 2008’de, beş yıllık evliliğin ardından boşandı. Ama Tyler bu konuda şaşırtıcı biçimde iyimser. “Sonsuza kadar biriyle aynı çatı altında yaşayabileceğimiz fikri güzel, ama bunu uygulamak biraz zor. Ben çok bohem bir çevrede büyüdüm ve şunu hep bildim; ayrılmak birini sevmekten vazgeçmek ya da onun sizin için artık önemli olmadığı anlamına gelmez” diyor. “Ama Milo ve küçük ailemizle tüm kalbimle bağlıyım. Kimilerine garip gelse de…”

Gerçekte de, Tyler Langdon’ın Leeds’deki ailesiyle sık sık zaman geçiriyor. “Geçen yıl harika bir Yorkshire Noel’i kutladık. Milo’nun mizah ve sağlamlık gibi kuzey özelliklerini kendine katmasından çok mutlu oluyorum.”
“Bu, benim çocukluğumdan tamamen farklı olan tek şey. Ben annemle yaşıyordum ve sadece onun ailesini; teyzemi, dayımı ve anneannemi görüyordum. Üvey babam Todd’u ve kendi babamı arada sırada ziyarete gidiyorduk.”
Şu sıralar Rundgren’i de, Tyler’ı da sık sık görüyor; Milo da öyle. “Bir sürü büyükanne/büyükbabası var. Leeds’de yarı normal olanlar, benim tarafımda tamamen çatlak olanlar” diyor gülerek. Aynı zamanda ‘insanın kendisi için yarattığı aile’ye de inanıyor. Onun için bu, Kate Hudson, Gwyneth Paltrow ve Stella McCartney’den oluşan kız arkadaşları da kapsıyor.

“Leftovers’ın ruhani boyutuyla kendini özdeşleştirebildin mi?” diye soruyorum. Dizideki 'ani yok oluş', Kıyamet Günü’nde bir grup insanın dünyada kalacağına işaret eden ‘Yeniden Doğuş’ temasıyla özdeşleştirilmişti. “Evet, ben ruhani biriyim. Ama Kıyamet Günü hakkında düşünmüyorum. ‘Tanrı’ deyince aklıma öfkeli biri gelmiyor” diyor.

“ŞU AN O KADAR MUTLUYUM Kİ...”
Öte yandan söz konusu kariyeri olunca bir parça kaderci. “Her şeyin zamanı gelince olduğuna inanıyorum. Olmayacaksa ne kadar zorlasanız da boşuna.” Tyler’ın düşünce sistemine göre, Meg zamanı geldiği için karşısına çıkmış olabilir mi? “Bu yıl evde olmaktan, iyi bir anne olmaktan, işe gidebilmekten o kadar mutluyum ki, bir saniye fazlasını bile istemezdim. Her şey tam kararında” diyor.
Ama konu aileye gelince saniyeleri sayabilir. “Umarım daha fazla çocuğum olur. Bunu yüzde 100 planlıyorum. Eğer leylek bir gün çatıma konarsa, çok mutlu olurum, 20 tane birden yapabilirim."
Şu anda bir ilişkisi var ama evlenip evlenmeyeceği belli değil. “30’lu yaşlarda insana tuhaf bir şey oluyor. Artık prenslerin, mutlu sonların dünyasında değilsiniz. Aşk ve ilişkiler hakkında farklı bir kabullenme ve farkındalık süreci” diyor ve ekliyor: “Sonsuzluk çok uzun bir zaman.”

Hatırlatmakta fayda var. Dizinin 2. sezonu 2015'de çıkacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder